YERYÜZÜ DEMOKRASİSİ



ADALET, BARIŞ VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK 

Yeryüzü Demokrasisi hem kadim bir dünya görüşü , hem de barış, adalet ve sürdürülebilirlik hedefiyle doğan yeni bir siyasi harekettir. Reis Seattle’ın ”Yeryüzü insana ait değildir” itirazı, bugün dünyanın her bir yanın da “ Dünyamız satılık değildir,” .” Suyumuz satılık değildir,” Tohumlarımız ve biyoçeşitliliğimiz satılık değildir”(12) sözcükleriyle yankılanıyor. Şirket küreselleşmesi olarak bilinen akıldışı ideolojinin etkisi altında gerçekleştirilen bu karşılık, yeryüzü demokrasisini inşa etmektedir. Şirket küreselleşmesi de dünyayı yalnızca sahip olunacak bir nesne ya da gelir hırsının yönlendirdiği bir mekanizma olarak görür. İnsanları doğayı yıkıma uğratarak öldürmek, adaletli, barışı ve yaşamın devamını tehdit eden bir şiddet biçimidir. Milyonlarca çiftçiyi, zanaatkarı ve işçiyi yerlerinden eden, yeryüzünün yaşamsal kaynaklarının yağma edilmesine ve kirletmesine dayanan bir küreselleşmedir. Şirket küreselleşmesi, ortak mülklerin yeni çevirmelerine dayanıyor çevirmede dışlamak anlamına geliyor ve şiddete dayanıyor. Bu da dışlama, mülksüzleştirme ve kıtlık kültürünü yansıtıyor.”Zenginin mülkü yoksulun mülksüzleşmesine dayanır”(13) yoksulların ortak, kamusal kaynaklardır ve ekonomik politik ve kültürel açıdan inkar edilen yoksullardır. Kamu mallarının ve hizmetlerinin özelleştirilmesi, yoksulların yaşam destek sistemlerinin metalaştırılması insanların hem ekonomik hem de kültürel güvenliklerini ele alan çift yönlü soygundur. Her bir ortak mülkün çevrilmesi, insanları yerinden edip çoğunluk için kıtlığa neden olurken azınlık için büyüme yaratmaktadır. Vandana Shiva nın kitabı da erkinlik adı altında yapılan bu tür yolsuzluklara ve aynı zamanda içerisinde yaşadığımız doğanın sürdürürebilirliğini ele alıyor. Demokrasi günümüzde varoluşu nedenin aksine sömürü ve insanların özgürlüğünü kısıtlayan bir yapı haline gelmiştir. Şirketlerin küreselleştiği günümüz dünyasında ki pazarlar açık değildir ve ticaret kuralları kontrolü çok büyük şirketlerin inisiyatifine bırakılır. Bunun sonucun da ortaya çıkan toplumlar da açık değildir şirket küreselleşmesi gıda ve su kaynakları üzerinde yani hayatımızı sürdürebilmek için gerekli olan en temel ihtiyaçlar üzerinde baskıcılık kurmasına neden olmuştur. Bizi en temel ihtiyaçlarımızdan, en temel özgürlüklerimizden mahrum bırakmaktadır temsili demokrasi de temel özgürlüklerimizi savunmada gün geçtikçe daha da yetersiz kalmaktadır. Şirket küreselleşmesi şirketlerin karını ve mali büyümeyi artırmak için, yerel ve ulusal ekonomilerin yarattığı işleri yok eder. Bu durum itimatsızlık yaratır. Güvenlikten mahrum olma duygusu ve korkusuyla dışlamayı besler ve böylece dışlayıcı ideolojilere dayanan politikaların ortaya çıkması için uygun ortam yaratır. Bu şekilde kültürel milliyetçilik, ekonomik küreselleşmenin ikizi olarak ortaya çıkar. Yaşayan kültürler, kültürel çeşitliliğe dayanır; bizim evrensel ve ortak insanlığımızı tanırlar. Öldüren kültürler, emperyalist evrenselciliğe emperyal bir gücün önceliklerini zorla kabul ettirmesine dayanır. Küreselleşme ve emperyalizmin evrensel düzeni, evrensel sorumluluk, şefkat, dayanışma üzerine değil aksine kaynakların, tarihin, geçmiş ve geleceğin fethi ve sömürgeleştirmesi üzerine kurulmuştur. Sahte evrenselcilikler, savaş ve şiddete yol açar bizim ortak insanlığımıza birliğimize ve bağlılığımıza dayanan gerçek evrenselcilikler ise barış, ortaklık ve bir arada var olmak için kaçınılmaz şartları sağlar. 


Yorumlar